Küresel ölçekte risk-off modunun devam ettiğini görmekteyiz. Bir süredir bu konuyu dikkatle işlemekteyiz. Piyasalr neden bu kadar tedirgin? Küresel merkez bankaları genişleyici politikalarına hız kazandırmasına rağmen ucuz ve bol likidite döneminin devamı neden piyasalarda sınırlı bir sevinç yaratıyor?
Üç önemli unsur piyasalarda bozulma yaşanmasına neden oluyor.
1) Global ekonomiye yönelik endişelerin artarak sürmesi… Çin, ABD, Japonya, Euro Bölgesi hatta İngiltere… Son dönemde gelen açıklamalar ve açıklanan datalar ekonomilerin istenilen düzeyin çok uzağında olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla para politikasına yönelik atılan adımlar da ülke ekonomilerini canlandırmaya yönelik olmaya devam etse de fiyatlamalar piyasanın para politikalarının etki gücünü sorgular nitelikte olmaya devam ediyor.
2) Negatif faiz politikasının piyasalarda görülen olumsuz havaya katkı yaptığına yönelik birçok yorum var. Bununla birlikte FED’in yapmış olduğu araştırmalar da bu politikanın ülke ekonomilerine olumlu yönde tetiklediği yönünde. Fakat şu da bir gerçek ki negatif faiz politikası bankacılık sektörü üzerinde maliyet baskısı oluşturabiliyor. Aslında bu politikanın mantığı şu: Merkez Bankaları bankaların kendi nezdinde tuttukları mevduata negatif faiz vereceğini söylüyor. Yani parayı bana getirme git piyasaya kredi olarak ver. Hanehalkına kredi ver ki tüketim yapsın. Şirketlere kredi ver ki yatırım da kullansın. Fakat küresel belirsizliklerin arttığı bir ortamda parasal aktarım mekanizması çalışmamakta ve para politikalarının etkileri bu şekilde sınırlanmaktadır. Bu şekilde zaten kar oranları baskı altında bulunan bankalarda ek maliyetler oluşmaktadır. Son dönemde piyasalarda bozulma meydana getiren en önemli konunun özellikle Euro Bölgesi Bankacılık Endeksi’nde yaşanan sert satış bakısı olduğunu not edelim. Hafta içerisinde en çok konuşulan konu Deutsche Bank CDS’lerinde yaşanan sert yükseliş hareketiydi. Yani bankanın borçlarını geri ödeyemeyeceğine dair güçlü bir inanış oluşmuş durumda. Bu durum her ne kadar banka tarafından reddedilse de piyasalarda negatif yönde fiyatlamaların sebepleri arasında kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Bloomberg’in hesaplamalarına göre dünyada Japon devlet tahvillerinin de tarihinde ilk defa eksi bölgeye geçmesi sonucu 7 trilyon dolar değerinde devlet tahvili olduğunu hesaplamış durumda. Yani bu tahvillerden yatırımcılar zarar ediyorlar !!
3) Bir diğer neden ise petrol fiyatlarında yaşanan gerileme. Aslında bu konu son iki senedir konuşulsa da petrol fiyatlarında yaşanan önlenemez düşüş hareketinin etkisi ile işin ciddiyeti yeni yeni kavranıyor. 30 dolar seviyelerinden dengelenme çalışmaları görülse de aracı kurumların 20 hatta 10 dolar hedefleri de bir hayli dikkat çekiyor. Peki, petrol fiyatlarında bu düşüş neden piyasaları rahatsız ediyor? Çünkü sektör şirketlerinde karlılık oranları ciddi anlamda azalıyor. Hatta şirketler zarar açıklıyorlar. Bu da almış oldukları kredileri geri ödeyememe gibi bir olasılığı gündeme getiriyor. Hafta içerisinde piyasaları bozan en önemli konunun başında bu geliyor. Hatırlanırsa Chesapeake Enerji şirketinin iflas başvurusunda bulunduğu spekülasyonu sonrası piyasalarda satışlar sertleşmişti. Bu görüntü bile piyasanın petrol fiyatlarına olan hassaslığını ortaya koyuyor. Tabii sadece şirketler bazında düşünmemek gerekiyor. Petrol ihraç eden ülkeler bütçe harcamalarını oluştururken tahmini bir petrol fiyatı belirliyorlar. Bu sayede bütçelerini hazırlıyor ve harcamalarını yapıyorlar. İşte cari fiyatların tahmin fiyatlarının çok altına sarkması sonrası bu ülkeler harcamalarını kısmak zorunda kalıyor ve küresel ticaret hacmi çok sert bir şekilde daralma yaşıyor. Ayrıca ihracat gelirlerinde yaşanan keskin düşüş de harcamaları törpüleyen bir diğer unsur olarak karşımıza çıkıyor. Hatırlatalım ki: Dünya ticaret hacmini ölçen Baltic Dry İndex 300 seviyesini de aşağı yönde geçerek 293 seviyesine kadar geriledi.
2016 yılına başlarken görülen olumsuz havanın şiddetini artırarak devam ettirdiğini görüyoruz. Bakalım FED’in bu konu hakkında da söyleyeceği bir sözü var mı izlemedeyiz…