“Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyüme dinamiklerinde uzun süredir devam eden ayrışma hali kaybolmaya başlamış ve küresel ekonomiler arasında eş güdümlü bir konjonktür ortaya çıkmıştır: Küresel ekonomik ilerlemenin gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında paralel ve doğrusal ilişki içerisine girdiği devrelerde genel ekonomik büyüme daha hızlı ve daha yüksek olmaktadır.
“Gelişmiş ülkelerdeki ekonomik uygulamalar ve politikalar, elastikiyeti yüksek olan iş gücü piyasaları ve son bir buçuk yıldan bu yana emtia fiyatlarında ortaya çıkan toparlanmanın katkılarıyla harcama ve yatırım yönünden global düzeyde genel talep artışını desteklen pozitif bir döneme girilmiştir: Dolayısıyla orta ve uzun vadede Dünya ve Türkiye’nin ekonomik büyümeleri önceki yıllara göre artış gösterecektir.
“Ancak, ABD Merkez Bankasının (Fed) devam eden parasal sıkılaşma politikasını beklenenden çok daha öne çekeceğine ilişkin uygulamalarının global piyasalarda neden olacağı “küresel finansal volatilite” genel ve yükselen bir risk olarak Türkiye’yi oldukça yakından ilgilendirmeye devam etmektedir.
“Büyüme ağırlıklı politikaların ödemeler dengesinde oluşturduğu döviz açığına, kısa vadeli döviz girişlerine dayalı finansman yapısına ve reel kesimin yüksek döviz borçluluğun rağmen, fiyat istikrarını öne almayan para ve maliye politikaları “küresel finansal volatilite” risklerine karşı Türkiye’yi zayıf bırakmaktadır.
“FED ‘in planladığı parasal politikalar, hedeflenenin aksine Türkiye de hem yükselen faiz hem de daralan miktar etkisi yapacaktır.
“Bankacılığın kaynak ve faiz maliyetleri üzerinde FED kararlarının şu andaki ve gelecekteki yükseltici baskısı kredi faizlerinin iyileştirilmesinde en büyük engeldir.
