Küresel Resesyona Doğru

 | 03.10.2022 13:59

1980’lerde gündeme gelen küreselleşme ve onun altyapısını oluşturan neoliberal politikalarla birlikte dünya hızlı bir büyüme süreci yaşadı. Yaklaşık iki bin yılda gelinen toplam gelir düzeyi (küresel GSYH) 20 yılda ikiye katlandı. Bu süreç boyunca Washington Uzlaşısı denilen yaklaşım çerçevesinde kurallar gevşetildi, bazıları tümüyle göz ardı edildi; çevre duyarlılığı, insan ilişkileri, etik değerler hiçe sayıldı, varsa yoksa büyüme peşinde koşuldu. Bu hızlı büyümenin sürdürülmesinin olanak dışı olduğu, imkânların bir sınırı olduğu, bu gidişin gelir dağılımını bozduğu, siyasal yapıyı zedelediği yolundaki uyarılara kulak asan olmadı. Sonunda sistem 2008 yılında krize girdi. (Küresel Kriz) ABD, Euro Bölgesi, Birleşik Krallık, Japonya başta olmak üzere gelişmiş ülkeler küresel krizi para basarak atlatma yolunu seçtiler. Bu ülkelerin paraları rezerv para olduğu ve bütün dünyada talep gördüğü için bu artan para arzı uzunca bir süre bu ülkelerde enflasyon yaratmadı. 2021 yılı bu gidişin terse döndüğü yıl oldu ve bu ülkelerde enflasyon artışa geçti. Başta Fed olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankaları hızlanan enflasyonu durdurabilmek için faiz artırmaya başladılar. Bu kez bu ülkelerin tahvil faizleri de yükselmeye başladı ve gelişmekte olan ülkelere daha yüksek riskleri göze alıp daha yüksek getiri sağlamak amacıyla giden fonlar, paralarını oralardan çekip geri getirmeye yöneldiler. Bu eğilim, gelişmiş ülkelerde enflasyonun daha da yükselmesine yol açtı.

Bugün geldiğimiz aşamada gelişmiş ülkelerde büyüme, enflasyon, işsizlik ve merkez bankası faizi şöyle görünüyor: