Türkiye Ekonomisinde Adım Adım Ekonomik Krize - 6

 | 12.06.2013 13:26

Bu yazı dizisine başladığımda Türkiye'nin klasik sorunu olan ideolojiksin peşin yargısını göze alarak başlamıştım. Elbette bu yazılarımın karşıt düşüncede olanlar tarafından eleştirileceğini düşünmüştüm. Eleştirinin sistem geliştirici, hata düzeltici, performans artırıcı tarafları vardır ve herkese karşı yapıcı eleştiri yapılmalıdır. Bu gün okuduğumuz düne göre daha kaliteli romanları edebiyat eleştirmenlerine borçluyuz. Eleştiri olmalıdır ancak eleştiri nitelikli olmalıdır. Örneğin yazdığım bir yazının aksini ispat eden bir çalışmanın linkini kopyalayan bir okuruma minnettar kalırım çünkü benim yeni bir şey öğrenmemi sağlamış olur. Sen olaya kötümser taraftan bakıyorsun ancak bak iyimser taraftan baktığında şurada şunu görürsün diyebilen okuruma saygılarımı iletiyorum. Öte taraftan analizleri doğrudan ön yargıyla okuyan ve beni ideolojik yazmakla suçlayan okurlarıma da analizlerin hiçbir şekilde ideoloji içermediğini belirtmek isterim.

Yazımıza devam edecek olursak bu gün Türkiye ekonomisi hakkında yüksek kaygılar taşımamın temel nedenlerini oluşturan bir konu üzerinden gitmek istiyorum. Konumuz Cari açık, cari açığın finansmanı ve cari açıkların kaçınılmaz sonu olan devalüasyon.

Türkiye ekonomisinde cari açık serbest piyasa sistemine geçtikten sonra her dönemde ve her devirde sorunumuz olmuştur. Cari işlemler açığı dediğimiz şey dış alemden satın aldığımız mal ve hizmetlerin tutarının dış aleme sattığımız mal ve hizmetlerin tutarından yüksekte olmasıdır. 100 birimlik mal satıp 120 birimlik mal ve hizmet aldığımızda 20 birim borçlanırız. Bu borcu karşı tarafa bu gün değilse yarın; yarın değilse bir sonraki gün ödemek zorundayız.

Yukarıda cari açıkların kaçınılmaz sonucu olan devalüasyonlar diye yazdık neden?

Yukarıdaki örnek üzerinden devam edelim 120 birim alıp 100 birim sattığımızda 20 birim borcumuzu dış dünyaya döviz cinsinden ödemek durumundayız, çünkü borçlandığımız devlet veya şirketler bizden TL cinsi ödeme yapmamızı kabul etmiyor. Biz doları bilir doları tanırız, biz Euro’dan başka akreditif kabul etmeyiz diyorlar; yani borcumuzu ödememiz için bizi döviz teminine mecbur bırakıyorlar. Dikkat edelim borçlarımızı TL cinsi ödeme imkânımız olsa devalüasyona yol açan cari açıklardan söz etmek mümkün olmaz. ( TL cinsi ödeme imkânımız olsa enflasyon şeklinde sonuçlar görülür)

Türkiye aylardır, yıllardır cari açık vererek ilerliyor ve verilen bu cari açıklar borç stoku olarak birikiyor. Borç stoku ülkeleri doğrudan krize götürmez ancak borcu çevirememek ülkeleri krize götürür. Daha fazla cari açık daha fazla dış borç stoku doğurur ve borç stoku arttıkça risk pirimi artar. Risk piriminiz yükseldikçe uzun vadeli borçlanma imkânlarınız azalır. Mevcut borçlarınızı kısa vadeli portföy girişleriyle yönetmeye çalışırsınız. Kısa vadeli fonlar ülkeye giriş yaptıkça sorun olmaz fakat para girişleri Dünyada veya Yurt içerisinde gerçekleşebilecek herhangi bir şokla kesintiye/azalmaya uğrarsa başınız belada demektir. Para girişleri azalınca ödemeler daha yüksek faizle yapılmak durumunda kalır. Ekonomi öyle bir noktaya gelir ki borçlar çevrilemez ve döviz kuru taleplere dayanamaz. Merkez bankası elinden geldiğince kuru savunmaya çalışsa da KIRMIZI HAT dediğimiz borç stoku/ merkez bankası rezervi öne çıkar ve Merkez bankası daha fazla kuru müdafaa edemez. Yerli parayı yabancı para karşısında devalüe ettiğini açıklamak zorunda kalır.

Türkiye’nin cari açığı finansmanla ilgili geldiği nokta aşağıdaki grafik üzerinden görülmektedir.